Jani Atanasov, Youri TielemansGetty-Instagram

ÖZEL | Giresunspor Scoutu Oğuzhan Oğuz: "Scoutluk temelde bir hayal etme işi"

Süper Lig'deki ilk sezonunda oldukça düşük bir bütçeye rağmen çok sayıda futbol otoritesini yanıltan ve ligde kalmayı başaran, ikinci sezonunda ise daha büyük hedefler belirleyen Giresunspor'un scout departmanının başında yer alan Oğuzhan Oğuz, kariyer öyküsünü ve kendisinin yolundan gitmek isteyen gençlerin atması gereken adımları GOAL Türkiye'e anlattı.

Çok sayıda transfer operasyonunun perde arkasındaki gelişmeleri aktaran Oğuz, kaçan önemli fırsatlara da değindi.

Oğuzhan Oğuz bu kariyere nasıl başladı? Scout olmak isteyen gençler yola nereden başlamalı ve hangi adımları atmalı?

Ben aslında medyada başlayıp sonrasında scoutinge yürüyen bir insanım. Dört yaşında ailemle birlikte Hollanda'ya taşındık ve biraz da ailemden kaynaklanan bir durumla her zaman futbolun içindeydim.  Babam Türkiye'de Lüleburgazspor forması giyerek profesyonel olarak futbol oynamış bir scout. Şu an Ajax adına scouting faaliyetlerine devam etmekte.

Babamın yanı sıra amcam da eski bir profesyonel futbolcu.  Böyle olunca çekirdekten futbol dünyasına girmiş oluyorsun. Girince de oynamak istiyorsun. Ben de Hollanda'da amatör olarak 9-10 sene futbol oynadım ama çeşitli sebeplerden ötürü bir yerden sonra devam etmem mümkün olmadı.

Sonrasında kariyerimi farklı şekilde tasarladım ve önce medyaya adım attım. Köşe yazarlığı ile başlayan bir süreçti ve radyo programıyla devam etti. Çok sayıda genç futbolseveri buluşturan ve bünyesinden çok sayıda değerli ismi hem medyaya hem de futbola kazandıran Yarısaha oluşumunda taktikler üzerine yazdığım yazılar ve scouting raporları kısa süre içerisinde dikkat çekti. 

Bir sonraki aşamada Genç Milli Takımlarda görev yapan sayın Mehmet Hacıoğlu hocamızın aracılığıyla Türkiye Futbol Federasyonu'nda çalışmaya başladım. Görevim daha çok gurbetçi oyuncular ve o dönemki EURO 2016 öncesinde rakiplere yönelik anlık bilgi akışıydı. 

2014'ten 2016'ya dek bu süreci yaşadıktan sonra akademik kariyerime odaklandım ve Hollanda’da Inholland University’de Uluslararası İdari ve Ticari Bilimler bölümünü bitirdim. Futbol dünyasının içinde olmak küçük yaşlardan beri her zaman hayalim olsa da kendimi yöneticilik alanında da geliştirmek istediğim için bu bölümü özellikle tercih ettim.

Bu süreçte bazı kulüplere gönüllü ya da yarı zamanlı olarak hizmet verdim. 2018 yılında mezun olduktan sadece bir hafta sonra kendimi uçakta buldum ve Finlandiya'da düzenlenen U19 Avrupa Şampiyonası'nı izleyerek Bursaspor için göreve başladım. Bu benim ilk profesyonel tam zamanlı görevimdi.

Turnuvada Sandro Tonali, Erling Haaland, Trincao, David Carmo, Amine Gouiri, Conor Gallagher ve Gianluca Scamacca gibi önemli isimler vardı. Hatta daha saymadığım ama çok önemli gördüğüm çok fazla oyuncu vardı. Türkiye grubundaki üç maçı da kaybedip erken elenmişti fakat ona rağmen o takımın da ekseriyeti Süper Lig’de süre alan oyuncular oldular.. 

Erling Haaland NorwayGetty

Haaland'ın bu seviyeye çıkabileceğini tahmin ediyor muydun?

Haaland turnuvayı nispeten sönük geçirmişti ama yine de fiziksel olarak özellikle çok ikna edici görünüyordu sahada. 2013’te Harry Kane’in U20 Dünya Kupasını ne kadar sönük geçirip sonrasında kariyerinin geldiği durumu görünce de genç milli turnuvalardan çok keskin çıkarımlar yapmamayı öğrenmiştim.

Haaland’ın turnuva performansı pek aldatmadı o yüzden, beklentim yine vardı. 

Bursaspor bu turnuvadan bildiğim kadarıyla bir transfer yapmadı. Siz oraya Bursaspor'a oyuncu kazandırmak için mi gittiniz yoksa kulübün o organizasyonda temsil edilmesi için mi?

Aslında her ikisi de. Kulübün bu tip arenalarda düzenli temsili de önemlidir, aynı zamanda oyunculara vakıf olup hedef haline getirmek de. Bunu sadece o an transfer etmek gibi düşünmeyin. Kimi oyuncular bu tip turnuvalarda çok iyi performans sergiledikten sonra kariyerleri ivme kaybeder ve ilerleyen yıllarda gerçekçi bir transfer hedefi haline gelebilirler. 

Bursaspor o sezon küme düşmüştü. Bundan dolayı bir sorumluluk hissettiniz mi? Bunu ilk işin olduğu için soruyorum. Belki hiçbir sorumluluğun yoktur ama kendini sorumlu hissetmişsindir. 

Biz o sezon Bursaspor'da göreve başladığımızda hocamız sayın Samet Aybaba'ydı.

Hocanın kafasında zaten Stephane Badji gibi kendi taktiksel düzenine çok uygun gördüğü birtakım hamleler vardı. O dönem Aziz Behich'in ayrılık sürecinde kısa sürede karar kılmamız gereken bir sol bek aradık ve Umut Meraş'ın transferinde bir sözümüz olmuştu departman olarak.

Tüm paydaşların onayladığı bir transferdi. Bu aslında Bursaspor'daki en önemli dokunuşumuzdu. Buradaki en büyük engel aslında kış transfer döneminde yaşadığımız transfer yasağı olmuştu.

Bu noktada scouting faaliyetleri gerçeğe dönüşmediği için zaten aslında sorumluluk alabileceğimiz ve hissedebileceğimiz bir alan oluşmadı. Yine üzücü ve “daha fazlasını yapabilir miydik” diye çokça kez düşündüğüm bir süreç oldu, ancak nasip buymuş. 

Bursa'da çalıştığın dönemde Makedon bir oyuncu olan Jani Atanasov'u transfer ettiğinizi hatırlıyorum. 

Atanasov, bir nevi kulübün proje transferiydi. Ciddi de talipleri vardı.. Hatta bir anekdot da paylaşabilirim ona dair. Finlandiya'daki U18 Avrupa Şampiyonası'nı izlerken Liverpool'un scoutu ile karşılaştık ve bana Atanasov'u alıp almadığımızı sordu. Sohbetimiz sırasında Jürgen Klopp'un da oyuncuyu çok istediğini söylemişti.

Bu noktada Makedonya'da iyi bağlantılar kullanmak da çok önemliydi. Bölgeye hakim olan Erdal Vahid'in aracılığının da katkılarıyla oyuncu Bursaspor’a geldi, ama bazı şartlar yerini bulmadı ve oyuncu kulübe beklenen katkıyı sağlayamadan ayrıldı. 

O dönem dikkatimizi çekmesine rağmen transferi çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleşmeyen önemli oyuncular da vardı. Genelde eskilerden bahsetmeyi ve isim vermeyi çok seven biri değilim. Ancak bahsedeceğim isimler yazılı yahut görsel medyada daha önce bir şekilde yer aldığı için teyit edebilirim isimleri.

Bunların başında Güven Yalçın, Kerem Aktürkoğlu ve Halil Dervişoğlu gibi ileride A milli olacak olan oyuncular da vardı. Keza şu an Union Berlin formasıyla Alman liginde ciddi başarı gösteren Sheraldo Becker - ki Ajax altyapısından bu yana iyi bildiğim bir isimdi - de bir dönem takibimizdeydi ve hatta görüşülmüştü de.

Ancak hem transfer yasağı hem de lig düşüşünden dolayı bu tarz isimlerin transferi gerçekleşmemişti. Bunlar sadece bazıları, listelerde birçok isim vardı.

Bursaspor'dan ayrıldıktan sonra kariyeriniz nasıl gelişti?

Bursa'dan ayrıldıktan sonra 2020 yılı başında gerçekleşen pandemi maalesef ki tüm futbol camiasına da olumsuz etkiler yarattı. Ben de bu süre zarfında Hollanda’ya dönerek çalışmalarıma orada devam ettim ve güncel kaldım. 2020-2021 sezonunda Göztepe'den teklif aldım ve kabul ettim. 

Ekim 2020'de başladığım görevimde devre arasında bazı hamleler yaptık ve Göztepe’nin ligde kalmasında bazı etkileri olduğunu düşünüyorum. Tüm Göztepe camiası için sonu iyi biten bir sezondu. Anderson Esiti ve Peter Zulj hamleleri bizler için önemli etkisi olan transferlerdi. 

Göztepe'de isteyip transferini gerçekleştiremediğiniz oyuncular oldu mu?

Mutlaka oldu ancak en nihayetinde ara transfer döneminde bazı kulüpler sadece ‘net’ ihtiyacı olduğunu düşündüğü profillere giderler.

Kimi oyuncu mali olarak o dönem bütçeyi aşar, kimisi ise acil ihtiyacı karşılamaz.

Scoutların en temel görevi aslında bir danışmandan farksızdır. Kimin transfer edilip edilmeyeceğine dair olumlu ya da olumsuz tavsiyede bulunurlar, kararlar ise teknik oluşumun sorumlularına aittir. Bazı inisiyatif ya da risk alınan durumlar hariç tabii.

Göztepe'de neden devam etmediniz?

Sezon bittikten sonra Göztepe ile yeni anlaşma için görüşürken o sırada 45 yıl aradan sonra Süper Lig’e yükselen Giresunspor'dan teklif geldi. Bu noktada başarıyı sürekli hayal eden bir insan olarak Giresunspor’un bu başarısının devamını bir parça da olsa sağlayabilmek adına bu hikâyenin içinde yer almak istedim.

Giresunspor'daki maceranız nasıl başladı?

Sezon başladığında teknik ekibimizin hedefinde bazı oyuncular vardı, keza departman olarak bizim de öyle. Mesela bunlardan biri Alexis Perez'di. Önceden de takibimde olan bir oyuncuydu. Aynı zamanda kulüp içinde karar mekanizmasında bulunan herkesin istediği bir oyuncuydu.

Şu anda da ligin iyi performans veren stoperlerinden biri olduğu kanısındayım. Zaten Hakan hocamız da mevkii mevkii beklentilerini epey net ifade edebilen bir insan.. 

Kulüp ilk sezonda biraz daha tecrübeli ya da Süper Lig deneyimi olan oyuncuları tercih etmek istedi. Sonra transferin son günlerinde de ihtiyaçlarımızı saptayıp fırsat olarak gördüğümüz Magomed ‘Shapi’ Suleymanov'u kadromuza kattık. 

Kamuoyu beklentisi ilk haftaların ardından küme düşeceğimiz yönündeydi. Ancak inancımızı oyuna da bakarak hiç yitirmedik biz sezon içinde. Zira Hakan hoca kademe kademe daha iyiye giden bir takım yarattı. Kompakt ve açılması zor bir takım olduk.

Bu noktada bir de hoca dokunuşu gördük ve Hakan hoca, kadromuzda o dönem tamamlayamadığımız 10 numara bölgesinde Fousseni Diabate'yi kullanmaya başladı. İyi de verim aldı. Bu süreçte Giresunspor yenilmesi zor bir takım haline gelirken biz de ara transfer dönemine çalışmaya başladık.

Bu takımın ihtiyaçlarının öncelikle orta sahada yaratıcı bir oyuncu olduğunu düşünüyorduk. Bu bölge için yine fırsat olarak gördüğümüz Chiquinho ile anlaşırken yerli kadromuzu da zenginleştirmek ve kadroya ekstra bir yaratıcı eklemek adına Muhammed Gümüşkaya gibi bir potansiyeli kadromuza kiralık olarak kattık. Ama bence asıl konuşulması gereken bence başkaydı..

Örnek verecek olursam Hamidou Traore bize TFF 1. Lig'den gelmişti ve burada büyük bir aşama kaydetti. Gelmeden önceki son sezonunda Adana Demirspor formasıyla bir alt ligde oynuyordu. Son 3-4 ayında da düzenli ilk 11’de oynayamayan bir oyuncuydu ve bu transfer nedeniyle eleştirilmiştik.

Ancak Traore'de kademe kademe bir ilerleme gördük. Hocanın düzenine uydu, Traore'nin bize verebilecekleri arttı. Doğru düzen oyuncuları parlatır ve Traore'yi parlattı. Geçen sezon Afrika Kupası'na gitmişti ve bu sezon da performansını sürdürünce kendi liginin favorilerinden olan Partizan'a transfer oldu.

Giresunspor Modeli olarak adlandırılan model aslında biraz da bu.

Juan Garro Jorman Campuzano Boca Juniors Newells Liga Profesional 30112021@Newells

Nedir bu Giresunspor Modeli?

Bu sadece genç yetenek bulup almak ve parlatmak kadar yüzeysel değil. Scouting anlamında böyle bir algı var ama tam olarak böyle değil. Bazı oyuncuların performansı beklenen seviyelere çıkamamıştır, piyasalarında da haliyle bir iniş trendi vardır. Sizin için realist bir hedef haline gelmiştir.

Piyasa takibini yaptığınızda bu oyuncular üzerinde (mental olarak ikna olduğunuz takdirde) bazı tasarruflarınız olabilir. Misal dediğim gibi Traore.

Bence geçen sezonki kadromuzda yer alan Chiquinho, Suleymanov ve Diabate de bunlara dahildi. Bu sezonki transferlerimiz içinde de örnekleri var ki nitekim şu an baktığınızda geçen sezon Giresunspor’un başarısı için emek veren dört oyuncunun Avrupa Kupalarında süreler aldığını görüyoruz.

Chiquinho Avrupa’da çok dikkat çeken Benfica’da bir rotasyon oyuncusu oldu, diğer oyuncular (Suleymanov, Diabate, Traore) da Konferans Ligi’nde performanslarını sergiliyorlar ki geneli de iyi durumda. Traore’de maddi gelir elde edilen bir durum da söz konusu.

Bizim amacımız bu hususları çoğaltmak ve maddi geliri arttırmak. Kolay bir hedef değil, ekonomik ve sosyal olarak engel olan etkenler de var ancak hedef bu yönde. 

Giresunspor kadrosuna bu sezon baktığınızda gördüğünüz üç genç oyuncu Borja Sainz, Robert Mejia ve Görkem Sağlam'ın ortak bir özelliği var. Hatta bunlara Jorman Campuzano'yu da ekleyebiliriz. Dört oyuncu da ülkesinin milli takım havuzuna kariyerinin bir noktasında dahil olmuş oyuncular.

Campuzano'nun 2 tane A Milli maçı var. Mejia'nın sanırım 13 tane genç milli maçı var. Sainz'ın İspanya, Görkem'in ise Almanya genç milli takımlarında maçları var. Bu oyuncuların hepsi daha önce belli bir noktaya gelmiş ve bu işi yapan birçok scoutun defterinde bir yerde yer alan isimlerdi.

Bu oyuncuları sivriltmek aynı zamanda onların hafızalarını da tekrar hareketlendirmek demek.  Gönül isterdi ki daha da farklı isimlerle anlaşalım ve örnekler çoğalsın ancak bugünden yarına bunu gerçekleştirmek de çok kolay değil. Hedef olarak belirlenen oyuncuların gerek ülke, gerek şehir, gerek ise ekonomik olarak daha iyi teklifleri olduğu çok fazla vaka da yaşadık.

Hakan hoca ile sürekli iletişim halinde misiniz?

Evet ve bu durum kesinlikle çok daha sağlıklı bir birliktelik sağlıyor. Benim hocadan öğrendiğim çok şey var. Çalıştığım her kulüpte amacım kendimi bir profesyonel olarak geliştirmek adına teknik direktörlerden ve antrenörlerden taktiksel detaylar öğrenmek.

Hakan hoca ve teknik ekibinden hocalarımız ile görüştüğüm zamanlar futbol sohbetlerimiz genelde yapıcı ve verimli geçer bu anlamda. 

Türk kulüpleri için doğru yol bu mudur?

Tek başarılı yol bu olmasa da düzenli olarak yapıldığında, kısıtlı ekonomik imkanlar çerçevesinde en optimum çözümlerden biri bu gibi bana göre. Hatayspor Boupendza'yı aldı. Geçmişine baktığımızda çok da doğru bir transfer gibi görünmüyordu belki kamuoyuna göre. Ama inanıp, güvenerek büyük bir yol aldılar ve kazanç elde ettiler.

Eğer oyuncunun karakterine veya özelliklerine güveniyorsanız bu tarz yatırımlar yapabilirsiniz.

Giresunspor kadrosunda da doğru ortamı yakaladığında tekrar çıkışa geçebileceğine inanan oyuncular var. Siz oyuncuya ne kadar eğilirseniz eğilin, bu biraz da oyuncuya kalan bir durum. Geçen sezon çok ciddi katkı aldığımız oyuncuların yanı sıra bazı başarı sağlayamadığımız transferler de oldu.

İsim vermem doğru olmaz ancak bu transferlerden de bir şeyler öğrenerek bu sezon biraz daha genç ve kendisini (tekrar) ispata muhtaç hedeflere yöneldi kulüp.

Düşen gelirler de biraz etkisini gösterdi bu süreçte. Bizden beklenen de bu yönde tavsiyeler vermek oldu. Başarılı olur ya da olmaz, onu zaman gösterecek ancak kulübün seçtiği yol haritası bu. Hatalarımız illa ki olmaya devam edecek, mükemmel olamayız ancak zaman geçtikçe kendimiz de gelişmek istiyoruz.

Günün sonunda scout ekibinin başarısı eşittir oyununun sahadaki performansı mı? Dışarıdan gözlemlediğim süreçte ikna olduğum bir düşünce var ki sektöre doğrudan dahil olunca bu düşüncem perçinlendi. Oyuncunun sahadaki performansı başarıya dair en kuvvetli indikatördür fakat dışarıdan bakınca bir kulübün scouting performansını tahayyül etmek kolay değil.

Hangi transferde kim inisiyatif aldı, bu bilinen bir şey değil aslında dış gözler için. Transferlerde bariz belirgin olan bir trend gördüğünüzde değerlendirme yapmak biraz daha kolay. Aslında değerlendirilen şey bence bu yüzden spesifik olarak bir departmanın başarısı yerine komple kulübün gittiği yol ve buna binaen yaptığı tercihlerdir.

Kağıt üstünde belki çok iyi transfer ama oyuncu sahada oynamıyor. Buna scout ekibinin başarısızlığı demek ne kadar doğru?

Bu noktada scoutingin en temel noktasına geliyoruz. Scoutingin amacı hata payını yüzde 1'e yaklaştırmak, çünkü yüzde 0 gibi bir ihtimal yok. Neticede insanla ilgili bir iş yapıyoruz. Oyuncu çok motive gelir ve hayaller kurar, ama örneğin ailevi bir problem yaşar ve bu performansına da yansır.

Eşinden ayrılır, biraz da yanlış arkadaş çevresinden sonra kötü alışkanlıklar edinir. Performansına da doğrudan negatif bir etki yansıtabilir bu durum. Şimdi bu noktada kim suçlu? Ya da suçlu var mı? Bir transfer harekatının yüzde 100 doğru olma ihtimali bana göre hiçbir zaman yok.

Bizim işimiz elimizdeki bilgilerle bunu %100’e doğru en çok yaklaştığımız noktaya getirmek ve kulübün karar dinamiklerine yardımcı olmak.  Elimizdeki bilgiler nelerdir? Oyuncunun genel özellikleri birinci ana unsur. Kişiyi tanımlayan fiziksel ve mental özelliklerinin yanı sıra kişinin sahada gösterdiği oyun zekası, taktiksel algı ve yetenekleridir genel özellik kapsamına giren.

Bunun yanı sıra oyuncunun önceki takımlarında kullanılma şekli de bize önemli bir fikir verir, keza oynadığı takımların taktiksel yapıları da. Bunu hem sahada gözlemle görmek mümkün hem de verilerle. Mental özelliklerini daha yakından tanımak için de yöntemler mevcut.

Oyuncuların sosyal medya profilleri belirleyici rol oynayabiliyor mu?

O yöntemlerden biri de sosyal medya evet. Mesela bir oyuncu fark ettim ve gözle görülür olan performansı beni ikna etti. Veriler de ihtiyacımızı karşılayacağı yönünde işaretler veriyor. Kronoloji ters de olabilir, o önemli değil. Yine bunlar tek başına olumlu rapor vermek için yetmeyebiliyor.

Detaylı bir medya taramasından geçirmeye özen gösteririm, imkanım yettikçe. Hem sosyal medya, hem de ana akım medya. Orada kendini ifade etme şekli de çok önemli. Bazı negatif işaretler birden oyuncuyla ilgili algımızı çok değiştirebiliyor.

Oyuncu hakim olmadığım bir bölgedeyse daha o bölgeye daha hakim insanlara sorduğum oluyor. Bu daha çok saha dışına yönelik oluyor. Yani nasıl bir insandır, aile yaşantısı ve karakteri nasıldır araştırmaya çalışırım gücüm ve imkanlarım doğrultusunda.

Birkaç hafta önce sağlıklı bir soyunma odasının iyi bir kadrodan çok daha önemli olduğuna dair bir ifade okumuştum. Bu sözün hangi teknik direktöre ait olduğunu anımsayamıyorum ama katılıyor musun?

Kesinlikle öyle. Teknik direktörlükte bana göre her elementin eşit düzeyde kıymeti var. Oyuncu seçimleri, taktiksel esneklik ve insan yönetimi. Her oyuncu istediği süreyi alamaz, ya da her oyuncu takımın başarısını birinci sırada tutmaz.

Bu tip aykırı durumları yönetmek de bana göre çok önemli meziyet.

Giresunspor ligde bütçe anlamında kaçıncı sırada?

Aşağılarda. Somut bir rakam veya sıra veremem ancak bizim bütçemiz ligin en düşük bütçelerinden biri. Biz mümkün mertebe bu imkanlar doğrultusunda tüm paydaşlar olarak elimizden geleni yapma çabasındayız. Ben geçen sezon başarılı bir sezon geçirdiğimiz inancındayım, bu sezon da daha uzun ve zaman bize neler gösterecek hep birlikte göreceğiz.

Umarım bu sezonu da başarıyla tamamlar ve yavaş yavaş hedefleri büyütebilecek konuma geliriz.

Hakan hocanın çeşitli mevkilere özel talepleri oluyor mu?

Hakan hoca çalıştığım teknik direktörler içerisinde kendi taleplerini en net ifade edebilen hocalardan biri.. Evet oluyor, biz de kendisine karar vereceği noktada en doğru veri ve bilgileri sunmaya çalışıyoruz. Hoca istedikleri konusunda tutarlı davranıyor, aklındaki düzen ve geçebileceği B planları da birbiriyle ilintili. Prensipler benzer kalıyor. Bu da aslında önemli bir şey.

Bazen hocaların bir anda karar değiştirdiği de oluyor. Hakan hoca ile bunu yaşamadım ama daha önce yaşamıştım. 4-2-3-1 ile başlayan bir hoca bir anda üçlü oynama kararı alabiliyor ve bütün transfer harekatı birden yön değiştiriyor. Buna hazırlıklı olmak da kolay değil. 

Bir oyuncuyu izlediğinde dikkat ettiğin ilk şey nedir? Bu scouttan scouta değişir mi yoksa hepinizin ortak odaklandığı şeyler var mı?

Geniş açıdan başlayıp daraltarak anlatayım. Biraz modellemeden bahsedecek olursak, en basit raporlama modeli ‘dört köşe’ modeli. Bu model fizik, taktik, teknik, mental özelliklere yoğunlaşır ve en sonunda genel bakışla oyuncunun durumu ortaya konur. Ancak tek yöntem bu değildir, talep edilen bilgi dozajı ile de uyumlu olmanız gerekir.

Yetkili kişi yine sunduğunuz oyuncuyu beğenmek zorunda değil ama siz danışmanlık hizmetini en doğru şekilde yapmak zorundasınız.. Sunum şekliniz de görüşünüzü net ifade eden, raporun muhatabının da kolay anlaması gereken bir şekilde olmalı. Scoutluk sonuçta bir danışmanlık hizmeti.

Bazen scoutların obsesifliği de vardır ve olmazsa olmaz noktaları olur. Ben saplantı noktasında olmasa da çabuk karar verme özelliğine çok dikkat ederim. Bende bu ufku açan kişi günümüzde Hollanda futbol federasyonunda çalışan, daha önce de Almanya Futbol Federasyonu ve Arsenal’da gelişim direktörü olan Marcel Lucassen.

Kendisinin konuşmacı olduğu bir seminerde bulunmuştum. Futbolda her aksiyonun dörde bölündüğünü, bu dört elementin de pozisyon alma, aksiyon yönü, aksiyon zamanlaması ve hızı olduğunu ifade etmişti. Bu bahsettiğim dört elementi de kapsayan, her harekete etkisi olan bir şeydir karar kalitesi.

Oyuncu topu ayağına aldığında ne kadar konsantre (mental), ne kadar çevre kontrolü yapıyor (taktiksel), kontrol ve pas kalitesi nasıl (teknik) ve vücut duruşuyla dönüşleri ne kadar çabuk (fiziksel). Çünkü taraftara zevk verecek oyunu oynamak için bunu iyi uygulayan oyuncular önemli. 

Misal olarak Türkiye’nin fiziksel yoğunluğu yüksek bir lig olduğunu düşünürsek birçok kişi bazı liglerden gelen oyunculara mesafelidir, sertliğin daha az olduğu ligler özellikle. Bu benim katıldığım bir önerme değil, zira o tip liglerden de gayet uyumlu oyuncular çıkabiliyor ama bunu hayal etmek önemli. 

Bunu nasıl kestiriyorsunuz? Sırbistan Ligi'nde çok iyi top süren bir oyuncunun burada çok iyi olup olamayacağını nasıl tahmin edebiliriz?

Dar alanda ne kadar çabuk karar verip, uyguladığına bakıyorum. Yani aslında eylemlerimin temelinde bu var. Çabuk karar vermek benim kırmızı çizgim. Bunu doğru hayal etmek gerekiyor çünkü scoutun işi aslında hayal etmektir.

Örneğin alt segment sayılabilecek bir ligde topu ayağınıza aldığınızda 2-3 saniye zamanınız oluyor. Kontrol ettin, biraz ilerledin ve pası verdin. Türkiye'de bu kadar zamanınız yok. 1 saniye daha az zamanınız var.  Atıyorum Hollanda 2. Ligi'nden geliyorsan 2 saniye fark vardır. Türkiye'de bunu ne kadar geliştirebilirsiniz, bunu hayal etmeye çalışıyorum.

Oyuncunun çevre kontrolü ve topla münasebeti oldukça önemli. Bu saydıklarım daha çok ofansif özellikler gibi görünse de baskı gördüğünde stoperimin de çabuk düşünmesini isterim. Rakip yarı sahadaysa bekim de çabuk düşünmeli. Futbolu en çabuk oynamanın yolu çabuk düşünen oyuncularla oynamak.

Bunun yanında özellikle Süper Lig'de tabii ki belirli bir fiziksel altyapı da gerekiyor. Buna kuvvet de tempo da diyebilirsiniz. Süper Lig çok yüksek tempoda oynanmasa da fiziksel olarak sert ve talepkar bir lig. Oyuncu omuz omuza mücadelede yıkılmamalı.

Eriksen Ajax Eindhoven 12012012Getty Images

Oyuncunun gelişime açık olup olmadığını nasıl anlıyorsunuz?
Ben birçok modellemeyle çalıştım. Birçok modeli de görme şansım oldu. Avrupa’da birçok önemli kulübün nelere dikkat ettiğini görme şansım oldu, başta Ajax olmak üzere. Mesela üstünde yeterince düşünülmediğine inandığım basit bir parametre var: Oyuncu hatalı karar verdikten sonra oyuna ne kadar çabuk dönüyor?

2013'te Christian Eriksen Ajax'ta oynadığı dönemde PSV maçında ayağındaki topu rakibe verdi ve takımının gol yemesine neden oldu ama aklı hiç o pozisyonda kalmadı. Hemen sahaya döndü ve maçı yaptıklarıyla belki de maçı aldı. Gelişime açık oyuncu pozisyonlara uzun süre takılıp kalmamalı, dersini alıp devam etmeli.

Bu sadece olumsuz durumlar için olumlu pozisyonlar için de geçerli. 25 metreden jeneriklik bir gol atan oyuncu rehavete giriyor mu girmiyor mu, vücut duruşuna ve yüzüne bakın anlarsınız. 
Çeşitli scout programları oyunculara dair birçok veri paylaşsa da oyuncunun yüz ifadeleri ve ruh haline ilişkin fazla bilgi vermiyor.

Stattan izlemek bu açıdan bir avantaj gibi duruyor. 

Kesinlikle öyle. Stada oyuncu izlemeye gittiğimde maça bir saat önceden gider ısınma hareketlerine kadar izlerim. Oyuncu ısınma hareketlerinde ne kadar ciddi, ne kadar laubali? Ya da ne kadar agresif? Bunların hepsi oyuncuya dair hata payını yüzde 1'e indirmeye dair küçük bilgiler verir.

Bir gün İsveç'te bir maça gittiğimde ısınma hareketlerini bile maç yoğunluğunda gerçekleştiren bir oyuncu gördüm.

Veya Haaland'a bakalım. Isınma hareketlerinde her zaman çok konsantreydi. Bu kadar konsantre olunca Haaland oluyorsun. Diğer oyuncu da bir hayli potansiyelliydi ama olmadı, sakatlıklar mani oldu. Anatomisi müsaade etmedi diyelim.

Bundan olur dediğiniz oyuncuların yüzde kaçı önemli bir seviyeye geliyor? 10 oyuncu üzerinden gidersek 10'da dört mü yoksa 10'da iki mi?

Önemli bir seviye olarak neyi gördüğünüze göre değişir. 10’da 7 de olur şansınız yaver giderse, 10’da 2 de. Çıtayı nereye koyduğunuza bağlı.  Bilemediğiniz oyuncu yatırılan paraya göre büyük bir hayal kırıklığına da dönüşebilir.  Yatırdığınız paraya göre belli başlı şeyler yaşıyorsunuz.

Yıllık 100 bin euro maliyeti olan oyuncuda daha rahat risk alıyorsunuz ama atıyorum 1 milyon euro bonservis verdiğin oyuncuda risk payı daha düşük olmak zorunda. 

1 milyonluk oyuncu üzerinde baskı yaratıyor mu?  Az önce Eriksen konusunda dediğimiz gibi oyuncuyu getirdin ve işler çok kötü gitti diyelim. Aynı şekilde devam edebilecek misin Eriksen gibi?

Etmek zorundasınız. Profesyonel bir dünyanın içinde yaşıyorsun. Hata yapmak da var bu işin içinde. Transferinde ciddi etkim olan bir oyuncu kötü maç oynarsa buna çok takılırım mesela, hatta neden böyle oldu diye bazen bir maçı üç kez tekrar izlerim. Ama sonrasında kafamda fikir net olur ve yoluma devam ederim.

Futbol dünyası profesyonel dünyanın içinde en acımasız sektörlerden biri. Dört maç kötü gidince teknik direktör olarak işsiz kalabilirsin. Bu scoutlar için de geçerli. Bursaspor küme düştü ve yollarımız ayrıldı. Allah korusun, örneğin Giresunspor küme düşerse yollarımız belki ayrılacak belki ayrılmayacak.

Bu o anki duruma bağlı ama netice itibarıyla acımasız bir sektördeyiz. Yaptığımız hatalardan ders çıkartıp devam etmemiz gerekiyor.

Bu anlamda en hayal kırıklığına uğratan oyuncu kimdi?

Henüz aslında öyle biri tam olmadı çünkü yaşım da henüz genç, bahsedilen ücretler ile çalışan bir oluşumda da bulunmadım henüz. Belki de bu soruyu 10-12 yıl sonra sorarsanız çok farklı şeyler söyleyebilirim. Sürecin sonunda da bunları söylemekten çekinmem. hata yapmaya dair bir endişem olsa gelişme şansım olmaz. 

Youri Tielemans Leicester 2022-23Getty Images

Baktığında acaba bu adam şimdi ne yapıyor dediğin bir defterin var mı?

Çok var. Kenarda bir Excel dosyam da var üzerinde düzenli güncellemeler yaptığım. Buradan kendime bir özeleştiri de çıkartıyorum. Birkaç örnek vereyim. İyi öngörüleri takip etmek kolay, dünya konuşur onları.

Mohamed Salah’ı Mısır’dan ilk çıktığında takibe başlamıştım, netice belli. Ama bazı tam oturmayan öngörüler de oldu, bir gün olur mu diye takibime devam ediyorum.
Tielemans'ı 14-15 yaşında canlı izledim. Çok etkilendim ama henüz beklediğim noktaya gelmedi. Bugün Leicester City'nin ve Belçika Milli Takımı'nın düzenli oynayan oyuncusu. Nerede hata yaptığını düşündüğümde bana kalırsa Leicester öncesinde gittiği Monaco takımı sirkülasyondan dolayı onun için hatalı bir adımdı. 

Aynı takımda bir de negatif örnek var. Nabil Jaadi adında bir 10 numara da vardı. Turnuvanın en iyi oyuncusu seçilmişti ve izlerken çok beğenmiştim ama o beklenen aşamayı gösteremedi. O sırada bir kulübe bağlı çalışmıyordum. Üzerinde detaylı çalışmadığım için muhtemelen karakterine dair bazı detayları gözden kaçırdım ya da yeterince araştırmadım.

Kulüp için çalıştığınızda tüm bu detayları bilmeniz gerekiyor. Bazı kulüplerde olumsuz rapor verdiğim oyuncuların sonradan çok yükseldiği de olmuştur. 

Giresunspor bugün Tielemans'ı değil ama Jaadi'yi alabilecek bir kulüp mü? Giresunspor bugün potansiyelli genç oyuncular için tercih edilebilecek bir kulüp mü? Bunu başkanın Arda Güler'e ilişkin açıklaması doğrultusunda soruyorum.

O açıklama samimiyet dolu bir açıklamaydı. Arda Güler'i Fenerbahçe tabii ki kendi kullanmak ister. Çok özel bir yetenek. Ancak ilerleyen süreçte böyle bir düşünce oluşursa tabii ki talip oluruz anlamında söylenmiş bir şeydi.  Bizim amacımız günün sonunda bu tarz oyuncular için cazibe merkezi olmak.

Özellikle yurt dışından gelen oyuncuları ikna etmek kolay değil. Türkiye henüz yüksek potansiyelli gençler için vitrin bir lig değil. Bunun yanında futbol ekonomisi de engeller yaratıyor.
Öte yandan oyuncuları İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya dışındaki şehirlere ikna etmek de kolay olmuyor.

Giresun güzel bir şehir ama bunu yabancıya anlatmak gerekiyor, ilk aklına gelen yerlerden biri değil Türkiye deyince. Traore satışı belki kulüp için milat olabilir. Alt ligden geldi, Afrika Kupası'na gitti ve Avrupa kupalarında oynayan bir takıma transfer yaptı. Chiquinho geldi, kariyerini canlandırdı ve yoluna devam ediyor.

Giresunspor kulübü bu tarz örnekleri çoğaltma amacında. Böylece kulübü ekonomik açıdan sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak mümkün. İzlenen politika kasti bir politika yani. Hem çark dönsün, hem kulüp büyüsün ve daha yüksek hedeflerle daha yüksek potansiyelli oyunculara yönelinebilsin.

Bu iş bir gelişim işi. Scout da gelişir, oyuncu da gelişir, hoca da gelişir, kulüp de gelişir. Bizim de amacımız Giresunspor'un gelişimine katkı sağlamak.

Giresunspor sezonu 14. sırada bitirirse en başarılı teknik direktörler arasında Hakan Keleş'i muhtemelen görmeyeceğiz. Teknik direktör değerlendirmesinde tek kıstas puan durumu mu olmalı?

Bir teknik direktörün değerlendirileceği noktalardan biri elbette ki puan durumu. Bu bir gerçek. Son dört sıradaysan küme düşüyorsun ve başarısız olarak görünmen normal. 
Puan durumu önemli ama tek etmen de olmamalı. Geçen sezon bireysel performanslarda öne çıkan, istatistik tablosuna da yansıtan bazı oyuncular oldu.

Flavio, Diabate veya Suleymanov farklı gelişmiş metriklerde ön plandaydı ama oyuncular bunu taktiksel yapı da yardımcı olur ise gerçekleştirebilir. Şimdi bu oyuncular değer kazanmış olmadı mı? Chiquinho'nun yeniden Benfica'ya dönmesinde, Muhammed'in Belçika'ya transfer yapmasında biraz da Giresunspor'un payı yok mu?

Ya da Traore'nin transferinde veya Perez'in istenen bir oyuncu olmasında Giresunspor etkili değil mi?

Bu yüzden teknik direktörlerin oyunculara kattığı değer de son derece önemli ve bunun yolu da doğru taktiksel yapıdan geçiyor. Giresunspor yeri geldi ön taraf baskısıyla sonuç alabileceğini ve esnek bir yapıya sahip olduğunu da gösterdi. Bütün bunları alt alta koyduğumuzda Hakan Keleş bana kalırsa imkanlar çerçevesinde ligin başarılı teknik direktörlerinden biridir.

Bana da kattığı önemli şeyler oldu.

Scout olmak isteyenlere yönelik olarak bir ligden bir takımın her maçını izleyin önerisini çok fazla duyuyorum. Bu geçerli bir öneri midir?

Bu biraz çalışma tarzınızla alakalı. Bundesliga takımlarından birinin çalışma yöntemine dair bilgi almıştım. Bahsettiğim kulüp genellikle bir oyuncunun zorluk seviyesi ve hava durumuna göre üçü içeride üçü dışarıda olmak üzere altı maçını izliyor.  Peki oyuncuyu nasıl izleyeceksiniz? Bir kere her şeyden önce topun olmadığı yerlere de odaklanmak gerekiyor.

Ekran başından izlerken bu kolay değil ama topun olmadığı yerler önemli. Takım yerleşmiş, top rakip stoperde. Siz diğer takımın stoperi nerede, nereye çıkıyor, nasıl pozisyon almış buna bakıyorsunuz bir yandan. Hem oyuncunun bulunduğu takımın yapısı hem de hangi taktik planlarda başarılı olmuş, bunu bilmek de önemlidir ve kadraj bunu her zaman göstermez.

Mesela uzun boylu, sert, agresif ama pek de mobil olmayan bir stoper takıldı radarınıza. Bu oyuncunun hangi yapılarda başarılı olduğunu görmeniz lazım almadan önce.

Oyuncunun takımının geriye düştüğü bir maçı izleyip açık alanda neler yaptığına bakarsınız. Ya da favori olduğu maça bakıp oyuncunun o şartara nasıl uyum sağladığını topun olmadığı yere bakarak gözlemlersin.  Bu yüzden sizi bilgi olarak tatmin edecek, daha fazla istihbarat elde edemeyeceğiniz noktaya gelene kadar izlemek sağlıklı.

Bu 10 maç mı olur, her maç mı olur, vakadan vakaya göre de değişebilir, kişinin ya da kurumun çalışma yöntemine göre de.

Oyun yapısı size benzer takımları daha dikkatli izlediğiniz ve herhangi bir transfer ihtiyacı olduğunda o takımlara yöneldiğiniz oluyor mu? 

Ben mümkün mertebe yapmaya çalışıyorum. Dünyanın her liginden her takımına hakim olma imkanım elbette yok ama bazı belirli data metrikleri üzerinden takımları kıyaslayıp bize benzer takımları çıkartarak, bunu gözümle onaylayabiliyorum. Fransa'dan örneğin Lorient bize benzer görünen bir takımsa ben bu takıma bakarım.

Ama hedefin gerçekçi olması da önemli. Zaragoza, örneğin, yapı olarak bize çok benzer özellikler taşıyan bir takımdı. Hücumu benzer mesafelerde yapan, kenar oyuncularından da benzer şeyler bekleyen bir takım. Borja Sainz’in geçen sezon oynadığı takımdı Zaragoza, atıfta bulunma sebebim biraz da bu.

Ben son yıllarda elit ligleri daha az izliyorum. Eskiden Premier Lig'deki 20 takımın da taktiksel olarak ne oynadığını ve ne yapmak istediğini çok iyi bilirdim çünkü hobi olarak izliyordum. Şimdi ise hakim olduğumu düşündüğüm ligler daha farklı. Çalıştığınız kulübün hedefine göre de değişiyor bu. 

Bu tamamen bulunduğunuz konumla alakalı. Yarın başka bir takıma gittiğimde hedef kitlem değişebilir. Bu tamamen piyasanın gerçekleriyle alakalı. Gücüm yettiği kadar birçok lige dair güncel kalmaya çalıştığımı, destek de aldığımı söyleyebilirim.

Damien Comolli daha önce verdiği bir röportajda Liverpool'un Japonya 2. Ligi'nden oyuncu transfer etmeyeceğini ve Liverpool scoutlarının o lige ilişkin bilgi sahibi olmalarına gerek olmadığını söylemişti. Denk geldi Japonya veya Nijerya 2. Ligi'nden bir oyuncuyu gözüne kestirirsen bu gerçekçi bir hedef olur mu?

Daha ziyade Japonya 1’e odaklanıyoruz tabii ki ama hiçbir ligi hakir görmeye gerek yok. Bunu henüz profesyonel değilken de çok kez dillendirdim. Önemsiz görünen liglerden çok önemli isimler çıkabiliyor. Önemli olan hayal edebilme kabiliyetidir. Liverpool belki o an o transferi yapmayacak ama Brighton o sıralar gözünü oradan bir hedefe dikiyordu, hatta 2.Lig dahi değildi.

Kaoru Mitoma’dan bahsediyorum. Japonya genç milli takımlarında oynarken üniversite takımında oynuyordu Mitoma. Şimdi ise Premier League oyuncusu. 

Ya da örneğin Aminu Umar. Türkiye’deki U20 Dünya Kupası öncesinde Nijerya’da akademi takımında oynuyordu. Tavanı çok yüksek olmadı ama yıllarca ülkemizde futbol oynadı. Bahsettiğiniz iki seviyeden de örnek sundum. Bu oyuncuları yok sayamayız ki özellikle Mitoma’yı çok istemişliğim de var çalıştığım bir kulüpte. Şartlar oluşmadı diyelim o zaman için. 

Yine bahsettiğim hayal gücü devreye giriyor. O oyuncunun bulunduğu lig ve milli organizasyonlardaki ‘rahatlığı’ uzun vadede Süper Lig’e taşınabilir mi? Cevabınız evet ise, bir sonraki adım olan transfer sürecine dair olumlu tavsiye vermek daha kolay oluyor.

Bunları yapabilmek de kolay değil, ciddi ve insan kaynağına sahip bir oluşumsanız bu liglerin detaylı taramasını yapabilirsiniz. Her lige bir bireyin yetişme ihtimali gerçekçi değil çünkü.

Toru Oniki - Kawasaki FrontaleGetty

Toru Oniki ve şampiyon Kawasaki Frontale'si... Sırf "Hoca seçiminde 12'den vuruldu" manşeti için Oniki'yi Türkiye'de görmek istiyorum. 

Toru Oniki gerçekten saygı duyduğum biri ama Avrupa'ya gelmek yerine bulunduğu ortamda kalmayı tercih eder diye düşünüyorum. Genelde Japonya çıkışlı antrenörlerin yaptığı şey bu.
Toru Oniki demişken, epey bir oyuncuya da dokunmuştur Mitoma haricinde.

Celtic’de Şampiyonlar Ligi oynayan Reo Hatate de onlardan biri ve keza yine Avrupa sahalarına transfer yapan 3-4 futbolcuları daha var. Göreve geldiğinden beri de sanırım 4 şampiyonluğu var. Hem yetiştirici, hem de yarışmacı olmanın çok güzel bir örneği.

Anladığım kadarıyla siz bunu hayal ediyorsunuz ama bunu çeşitli metriklerle değerlendirenler de var. Siz bu şekilde mi devam edeceksiniz yoksa data tarafına kaymayı düşünüyor musunuz? Bu ayrım için ne söylersiniz?

Sayın Önder Özen’in çok doğru bir cümlesi vardır katıldığı bir yayında sarf ettiği. Scouting ölçme ve değerlendirme metodudur demişti kendisi.  Gözünüz ve beyin gücünüz ile değerlendirirsiniz ama ölçme fazında verileri devreye sokmak zorundasınız. Bu yüzden bir ayağımın datada, diğer ayağımın da sahada olmasını yeğlerim.

Scouting departmanları yeterli insan istihdam etmediği sürece her daim kör noktalar ile karşılaşacak. Bu kör noktaları doldurmak için veriler iyi bir yardımcı. Keza gözleminizi desteklemek, yahut eksiklerinizi tanımlamakta da iyi bir sağlama yaptırır. Scouting kayıt ve kanıta dayalıdır. Gözle kaydeder, veriyle kanıtlarsın.

O an karar merciilerinin ihtiyacı neyse onu vermek gerekiyor. Bir oyuncuyla ilgili 40 farklı konuda veri topluyorsan, ki rakam da farazi, hocaya oyuncuyu pozitif ve negatif şekilde hayal ettirebilecek kadar veriyi sunarsın. Kısa, yalın ama hedefe dönük. Bir maçın sadece rakamlarına bakarak bir oyuncuyu ya da maçı değerlendiremezsiniz izlemeden.

Oyuncuyu en başta kendinize tarif etmeniz zorlaşır. Gördüğünüz şeyi rakamlarla kanıtlamak benim için daha geçer akçe bir yöntem.

Bir örnek ile destekleyeyim. Bursaspor'da çalışırken takip ettiğimiz bir 10 numara vardı. Onun defansif katkısına odaklı bir çalışma yapıyorduk. İzlediğim maçta oyuncu Anderlecht'te oynuyordu ve Club Brugge deplasmanına çıkıyorlardı.

Rakipte ligin en fazla topla buluşan 6 numarası Marvelous Nakamba vardı. Nakamba'ya karşı izledim ve o maça dek maç başına ortalama 70 kere topla buluşan Nakamba bu maçta -stoperlerin temas sayısı aynı kalırken- sadece 40 kere topla buluştu. Yani rakip ya beklerden oyun kurmaya, ya da uzun vurmaya zorlanmış.

Bunu bahsettiğim 10 numara, düzenli çevre kontrolü yapıp pas kanalının daima içinde kalarak yaptı.

Brugge’ün geriden oyun kurarken yapmaya çalıştıklarını da iyi ezberlemişlerdi, belli. Bu bana takibimdeki oyuncuyla ilgili bir şey anlattı. Demek ki 10 numara olan bu oyuncuyu rakip 6 numara ile eşleştirdiğimde böyle bir savunma katkısı alabilirim ve ben bunu önemsiyorum takım olarak.

Küçük bir detay ama bence çok önemli. Sonra bu oyuncuyu alamadık ama oyuncu algımı genişletti bu. Gelmek istediğim nokta şu, scout önce kendi takımını çok iyi tanımalı. Gerekiyorsa hocayla, yardımcısıyla konuşacak, kendi takımını sürekli gözlemleyecek.

Ben hem Hakan hoca ile hem de yardımcısı Sinan hoca ile ile sık sık konuştum. Takımı izliyorum ve her hafta verileri inceliyorum.  Bu hafta neyi iyi yaptık, neyi eksik yaptık, hepsine bakıyorum. Böyle olunca takımına hakim oluyorsun ve o zaman da biraz daha doğru tercihler yapabiliyorsun.

Scoutingin tamamen dataya dönmesini kesinlikle beklemiyorum. Şu an scouting üçe ayrılmış durumda: veri analizi, video scoutingi ve canlı gözlem.  Benim de eksik olduğum yanlar var, data bunlardan bir tanesi. Şu anda kendimi sürekli veri değerlendirmesi konusunda geliştirmeye çalışıyorum.

18 yaşında bir oyuncunun verilerini analiz edip beş sene sonra geleceği noktayı tahmin etmek mümkün mü? Hata payı yüzde kaç olur?

Topladığınız bilgi seviyesiyle alakalı bir durum bu. Hata payını yüzde sıfıra indiremezsiniz ama Avrupa'daki büyük takımlar sağlıklı bir öngörüde bulunabiliyor. Onlar oyuncuların anatomisine ayrıntılı bir şekilde inebiliyor. İdman gözlemi, sağlık raporları, gelişmiş istatistikler, hepsi bu tip takımlar için çok kıymetli. Misal İngiliz kulüplerinin data ve veri analiz departmanları çok geniştir.

Anatomik veri akışları da her geçen gün artmakta. Bu alanlara yapılacak yatırımlar bence göze alınabilecek türden. Mesela Kim Min-Jae Türkiye Ligi'nde fiziksel anomali diyebileceğiniz türden bir oyuncuydu. Neden yarın Güney Kore'den bir tane daha Kim Min-Jae daha getirip Çin'deki gelişimini burada sağlayamayasınız?

Bu tabii ki güçlü bir mutfak gerektiriyor ama kimi kulüpler bu tarz hazırlıklar olmadan direkt yemek yemek ister. Kimi kulüp de aşçılık yapmak ister ama Japon eti almak yerine yerel kasaptan alışveriş yapar yani yatırım yaparlar ama bu kadar yüksek bedelleri göze alamazlar. 

Yine de günün sonunda yatırımın buraya kayması zorunlu. Kalifiye personellerle kalifiye oyuncular getirebilirsin, yahut geliştirebilirsin. Bunu bugünden yarına yapamayabilirsiniz. Mesela Hollanda'da kulüpler gerektiğinde kemer sıkıp yatırımlarını bu alana yönlendiriyor. Örneğin Ajax'ın her şeyi var. Altyapıda bireysel çalışmalar için koşu tekniğini anlatan eski atletlere dahi sahipler. 

İdeal yapıda teknik ekibi destekleyen donanımlı bir atletik performans ekibi, bir data analiz ekibi, bir scout ekibine sahip olmalı. Bunun koordinasyonu da bir sportif direktör tarafından sağlanır ve performans geliştirici departmanlar da, kiradaki oyuncuların takibini yapan departmanlar da yer alır.

Biz Türkiye’de bunu neden yapamayalım ki? Daha doğrusu şöyle sorayım. Neden bu olağan hale gelmesin?

Anadolu takımlarında scoutluk yapmakla Avrupa'da ya da büyük takımlarda yapmak arasında ne fark var?

Bunu saydığınız kulüplerin içine girmeden söylemem biraz güç ama tahminimi söyleyeyim. Basit mantık, imkanlarınız daha kısıtlı genelde. Havuzunuz da buna binaen daralıyor. 
Anadolu'da bu işin sertliğini öğrendim. Kariyerimin başında hep düşme adayı ya da mali durumu sıkıntılı takımlarda çalıştım.

Bunun ne anlama geldiğini de iyi biliyorum. Anadolu takımlarında çok farklı bir ortam var. Şehir takımı olmanın getirdiği farklı bir beklenti var. İmkanlar daha kısıtlı, oyuncuyu ikna etme süreci daha uzun. Fenerbahçe ya da Galatasaray dediğinizde ikna etmek daha kolay ama Göztepe ya da Giresunspor dediğinizde daha zor.

Yine bir örnek vereyim. Uzun vadede Premier Lig'e gitmek isteyen bir oyuncu için üç seçenekten biriydik. Oyuncuya kendisiyle benzer tarzda olan birkaç ismin Türkiye’deki performansı ve sıçrayışını örnek gösterdim ve 10 sayfalık bir rapor sundum. Kariyer tercihi yine de bizden yana olmadı ama benim için yine önemli bir deneyimdi.

Oyuncuların da transfer sürecinde neleri düşündüğünü daha iyi tecrübe edebiliyorsunuz. Oyuncuyu ikna etme süreçleri bu yüzden hiç kolay değil ama buradan aldık, buraya getirdik ve buraya da götürebiliriz hayalini kurabiliyorsunuz.

O hayali karşı tarafa da kurdurttuğunuz an kulübünüz boyut atlamış oluyor.

Yarın öbür gün iki oyuncudan önemli miktarda para kazanırsak, destek ekiplere para yatırma imkanımız artacak. Böyle böyle zincire yeni halkalar eklemek mümkün olur.

Yabancı sayısı serbest olsaydı eliniz daha rahat olur muydu?

Mutlaka kadroyu yapılandırırken daha rahat olurdu. Fakat şu anda da 14+3 yabancı alabiliyorsunuz. Mevcut kurallara göre +3'e girebilecek iki oyuncumuz var. Hakkımızı doldurmadık ama doldursak onları da tescil edebiliriz.  Yine de zorlamaya karşıyım.

Oyuncu gelişimi amaçlıyorsak bunun yolu da benim nazarımda varolan oyuncuların oynamasını zorlamak değil, varolan oyuncuların sayısını arttırıp üst seviyeye namzet daha çok oyuncu çıkarmak. Sonuçta mali olarak da, kültürel olarak da bence daha avantajlı olan şey yerli oyuncu oynatmak. Bu yüzden alt lig takibini de ne olursa olsun daha düzenli yapmaya çalışıyorum.

Bundan sonrası için kariyeriniz adına ne planlıyorsunuz?

Kulübün kendi modelini oluşturma sürecinde çorbada tuzum olsun istiyorum. Bu model kendi bütçesi ve gücü doğrultusunda kariyerini geliştirmek ya da canlandırmak isteyen oyunculara kapılarını açan, ve kendi oyun karakterini sahaya yansıtan bir takımı tasvir ediyor.

Başarılı olup olmayacağımızı sahada göreceğiz uzun vadede, ancak bir anafikir mevcut. Şahsi olarak ise Hollanda'da kalıp hayatımı orada sürdürmek de bir seçenekti ama benim bir idealim var. Hatta birkaç tane idealim ve hayalim var, ama hepsini paylaşmayayım. Beni yakınen tanıyanlar bazılarını tahmin edebilir zaten. 

Paylaşabileceğim ise, olabildiğim en donanımlı ve en geniş çapa hakim profesyonel olmak. Bunun neticesinde de personel olarak Avrupa’ya transfer yapmak, varolan bazı örnekler içinde bir personel olarak yenisini teşkil etmek. Bu gelişimin Türkiye’de de sürdürülebileceğini gösterip bu esnada da Türkiye’deki futbol iklimine fayda sağlamak. 

En nihayetinde hedefim sportif direktörlük noktasına kadar gelmek, bir futbol operasyonunu yönetmek. Daha yolumun çok uzun olduğunu ve bilmem gereken çok şey olduğunun da bilincindeyim. Görüştüğüm, fikir alışverişinde bulunduğum Avrupa kulüpleri ve meslektaşlarım var. O tarz bilgi alışverişlerinin de yararını görüyorum.

Bursaspor'dan ayrıldığınızda takım küme düşmüştü. Dışarıdan bakıldığında, "Bunu da scout ekibine getiriyoruz ama Bursa'da küme düştü" şeklinde bir algı oluyor mu?

Olmuş olabilir, saygı da duyarım. Ama dürüst olmak gerekirse o dönem kulüp yapısı içinde departman bence istediği tarzda bir etki, bir danışmanlık yapabilmek için yeterli döneme sahip değildi. İlk transfer dönemi hem alışma süreci, hem de halihazırdaki planlamaya küçük ekler yapmak ile geçmişti.

İkinci transfer dönemimizde kulübün transfer yasağı vardı, etki etmek pek mümkün değildi. Biz Bursaspor'da kulüpten ayrılırken ciddi bir dosya ve veri bıraktık. Gelecek sezona dair odaklanılması gereken oyuncularla ilgili raporlarımız da vardı. 

Menajer önerileri bu işin neresinde?

Oldukça içinde. Öneriler sürekli gelir. Mühim olan buna ne kadar bağımlı olduğunuz. Kullanmak ya da kullanmamak, almak ya da aldırmamak yönünde tavsiyeler verebilirsiniz. Ancak kulüp olarak kendiniz de bir şeyler üretebildiğiniz sürece varsınız. 

Altyapı scoutluğu ile A takım scoutluğu arasında ne gibi farklar var?

Altyapı scoutluğu biraz pedagoji ile de alakalı çünkü karşınızdaki insan bir çocuk. 11 yaşındaki bir çocuğun karakteri her şeyi yapmaya müsait. Çekinmeden kötü söz de söyler, kavga da çıkartır, duygusal bir varlıktır. Keskin ifadelerin kullanılmaması gereken bir alandır bana göre. Daha farklı bir uzmanlık gerektirdiğini düşünüyorum. 

A Takım scoutluğunda çizgiler daha belirgindir. Kulübün ihtiyaçları ve imkanları size belirtilir, siz de bu doğrultuda tavsiyelerde bulunursunuz. Karar mekanizmaları dediğimiz başkanlar, sportif direktörler ve teknik adamlar da bazen bu raporları göz önünde bulundurarak, bazen de inisiyatif alarak kararlar verirler. Gri alanları daha az olan bir alandır üstyapı.

Teknik direktör scoutluğu diye bir kavram var mı?

Aslında her sportif direktörün kendisi bir teknik direktör scoutudur. Uzun vadede her kulübün belirli prensiplerinin olması gerektiğini düşünüyorum. Ne tür bir oyunu temsil etmek istiyorsunuz? Futbolun dört elementi dediğim hücum, savunmayı hücuma çevirme, hücumu savunmaya çevirme ve savunmayı nasıl yapıyorsunuz?

Atletico Madrid mi olmak istiyorsunuz, yoksa Napoli mi? Maç içindeki detaylar, taktiksel hususlar teknik direktör inisiyatifine göre değişir ancak kulübün saha içine dair bazı prensipleri olmalı. 
Athletic Bilbao Bask oyuncuları dışında kimseyi almıyor. Bu kadroya dair bir prensiptir.

Oyuna dair prensiplerden örnek verebileceğim şey ise şudur. Ajax ne olursa olsun 4-3-3 varyantlarının dışına çıkmaz. Ofansif düşünür, yüksek tempoda taraftarı eğlendirmeye yönelik oynar. Ajax Erik ten Hag'ı göreve getirdiğinde Ten Hag Utrecht'te geçişe dayalı hücum eden, savunmayı daha geride kuran bir 4-4-2’nin hocasıydı.

Ama geldi Ajax'ta 4-3-3 Avrupa'nın en dominant hücum takımlarından birini kurdu. Teknik direktör scoutingi tam olarak böyle bir şey.

Bunu anlamak için tarihte biraz geriye gitmek gerek. Utrecht dönemine bakarsanız tutucu bir 4-4-2 hocası görürsünüz ama bir önceki takımı Go Ahead Eagles da ders gibi 4-2-3-1 ve 4-3-3 oynatan bir Ten Hag vardı. Çok daha ofansif bir oyunu temsil ediyordu o takım. Oyuncu da yetiştirdi. Deniz Türüç o takımın önemli bir ismiydi, keza daha sonra Sevilla gören Quincy Promes de öyle.

Utrecht'te malzemeye göre tutucu oldu ve Ajax'ta kendi tarzına döndü. Şimdi belki Manchester United'da yine tutucu olmak zorunda olacak. Sentez hocasıdır Erik Ten Hag, iki tür oyunu da uygular. Başarısı biraz da insan yönetimine bağlı olacak, şu an Ronaldo sürecinde yaşananları görüyoruz. 

Ama özellikle Ajax’a gelişi ve o geleneklere uyum sağlayabilmesi tam bir teknik direktör scoutingidir.

Barcelona’ya Diego Simeone’yi getirebilir misiniz mesela? Prensiplerine ve oyununa aşık bir teknik direktördür, kolay kolay vazgeçeceğini zannetmiyorum. Barcelona prensipleriyle de örtüşen tek bir nokta yok.  Elenir böyle bir süzgeçte ama bunun için bir kulüp kimliği ve hayal edilen bir oyun olması lazım. Bir kulüp DNA’sı diyelim.

Quique Setien daha önce yaptığı bir açıklamada kulüplerin temel problemlerinden birinin oynamak istedikleri oyuna karar vermeden teknik direktör seçmek olduğunu ve bunun da çok sayıda birbiriyle alakasız transferi beraberinde getirdiğini söylemişti. Buna katılıyor musunuz?

Süper Lig'deki bazı takımların kadrolarını 3-5-2'ye ve 3-4-3'e göre kurduğunu gördük geçmişte. Tamamen buna göre kurgulanan bu takımlar 10 hafta sonra üçlü oynatan hocalarını gönderdiklerinde ve yeni gelen hoca dörtlü savunmaya döndüğünde rolleri keskinleştirebilecekleri oyuncuları olmadığından sorun yaşıyorlar.

Keza bir hoca savunmayı kaleye yakın kurar, sonra gelen halefi de rakip kaleye yakın kurar. Teknik direktör tercihleri alakasız olunca oyuncular da alakasızlaşabiliyor, bir korrelasyon var kesinlikle.
Günlük yapılan transferlerin ve teknik direktör istikrarsızlığının böyle sorunları olabiliyor. 

Oyuncuların birden fazla mevkide görev yapabilmesine dikkat ediyor musunuz?

Çok fazla dikkat ettiğimiz bir özellik. Örnek ile yola çıkalım. Sağ kanatta oynayan bir oyuncuyu aldık ve 10 numara ile santrfor olarak oynayabildiğini de biliyoruz. Yarın 4-4-2 oynarsak çok iyi bir ikinci forvet de olabilir. Ve diyelim ki B planı olarak 4-4-2'ye dönüyoruz.

Bu oyunu genellikle bir pivot santrfor ve bir mobil oyuncuyla oynarsınız. Bu ikinci oyuncunun takım içinde bundan daha fazla rol almasını istiyoruz. Oyuncu kenardan da gelse 11'de de oynasa bir standart olmalı. Bunun da en büyük tehlikesi şu ki, oyuncuların çok mevkiide oynayabilmesi ve mevkiisizleşmesi arasındaki çizgi çok ince.

Oyuncunun mental özelliklerine dikkat etme sebeplerimizden biri de bu.

Mental olarak hazır oyuncuyu farklı oyuna da farklı rollere de yöneltebilirsiniz. Ama kafasının da karışmaması gerek bu süreçte. Bu yüzden dört parametreden hangisini daha çok önemsiyorsun dersen, ben mental nitelikleri önemsiyorum. Oyuncu teknik olarak çok çok kötü değilse düşünme kabiliyetiyle geliştirmeniz mümkün.

 Football Manager oynuyor musunuz? Önünüze bir oyuncu geldiğinde profiline açıp baktığınız oluyor mu?

Oynadım geçmişte ve evet, baktığım oluyor. Scouting aslında istihbaratçılıkla çok benzer bir şey. Bizim bulduğumuz veriler birincil araştırma metotları ve bir de ikincil araştırma metotları var. Onlar da varolan veriler zaten, başkaları tarafından sunulmuş olan.

FM profili ikinci gruba giriyor ama bunun doğruluğunu kendi gözümüzle ve o anki istatistiki verilerle ortaya çıkartmaya çalışıyorum, zaman zaman incelediğim oluyor. Günün sonunda o da bir veri. Bu yüzden bir oyuncu üzerine yaptığımız çalışmalar iki maçla şekillenmiyor. Her bilgiyi toplamak ve değerli hale getirmek önemli olan.

Üç sene önce şunu böyle zannediyordum ama aslında çok yanılmışım ya da şu an Bursaspor'a dönsem şunu daha farklı yapardım dediğin bir şey var mı?

İletişim. Çok idealist bir tavırla herkesin benim raporlama ve çalışma şablonuma uyması gerektiğini düşünürdüm.  "Ben böyle çalıştım, buna uymak zorundasın" diye düşünebilirsiniz ama kazın ayağı pek de öyle değil.  Karşınızdakini bir şeye ikna etmeye çalışıyorsunuz.

Kendi yönteminizi sadece siz anlarsınız, karşınızdakinin de anlayabileceği ortak bir yöntem bulmalısınız. 

O zaman bir teknik direktörün iyi anlaştığı bir scoutu bulduğunda x bir takıma giderken de yanında götürmesi gerekiyor diyebilir miyiz?

Bazı teknik direktörlerin kendi ekibinde bir tane özel scoutu zaten var. Teknik direktörler bunu pek kolay yapamıyor çünkü kulüplerin zaten kendi scoutları var. Bununla beraber birçok farklı teknik direktörle çalışmak da scoutlara farklı bakış açıları kazandırabilir.  Son 3-4 senelik süreç iletişim anlamında birçok şey öğretti. 24 yaşında olmak ve 28 yaşında olmak farklı.

Başkanlar ve teknik direktörler günün her saati bir şeyle uğraşan insanlar. Bu insanlara 20 sayfalık bulguyu belki bir sayfada ya da bir telefon konuşmasında anlatmanız gerekebilir. 
Bu sadede gelme süreci benim için kolay olmadı ve bu süreçte hatalar da yaptım ama bazı şeyler zamanla oturuyor. 

Scoutingde bölgesel yatkınlık hakında ne düşünüyorsunuz?

Ben bunu ikiye ayırıyorum. Hem scoutun hâkim olduğu bölgesel alan, hem de çalıştığınız kulübün bulunduğu bölgesel alan. Bir bölgeye tam olarak hakim olmak, o bölgedeki değişimleri de daha kolay anlamanızı sağlar. Futbolcu ve futbol gelişimini de çok daha rahat görebildiğiniz gibi oyuncular üzerinde ‘uzmanlaşmak’ da daha kolay oluyor.

Keza bir yerden sonra anlık istihbarat almanız da kolaylaşıyor bu bölgelerden. Ajax İskandinav coğrafyasında kuş uçsa bilirdi eskiden, şimdi ağırlık merkezini Güney Amerika’ya verseler de. Shakhtar da Brezilya bölgesinde böyleydi. Afrika’da Fransız kulüplerinin hakimiyeti.

Son dönemde Julio Enciso, Alexis MacAllister, Moises Caicedo gibi isimlerle Brighton’un bir atağı var. İyi bilgi ve verim alabildiğiniz piyasalar her zaman daha çekici olur.

Kulübün içinde bulunduğu bölgeye yönelik tavsiyede bulunmak ise daha komplike. ‘X ülkeden oyuncular burada tutmuyor’ algısı yerleşebiliyor Türkiye’de. Peki ya neden? Düşündük mü bunu? Burada oyuncunun geldiği ülkenin ve sahip olduğu kökenin de getirdiği kültürel özellikler var. Bu kültürel özellikler ile ilgili de araştırma yapıp fikir sahibi olmaya özen gösteriyorum. Her iki alanın da önemi ciddi bence.

Taraftarların eleştirilerinden sonra mutsuz uyuduğunuz oluyor mu?

Olmuşluğu var. Mesleğe başladığım ilk yıllarda üstüme aldığım çok tepki ve eleştiri oldu, ruh halimi de o dönem olumsuz etkilemişliği vardır. Kulüp tarafından transfer edilen bir oyuncu için, "Bula bula bunu mu buldun?" şeklinde eleştiriler gördüğüm çok oldu.

Belki ben bulmadım, onay vermedim ya da inisiyatif başkasındaydı.

Ama yaptığımız iş kamuya malolmuş bir iş. Futbolu herkes takip ediyor, herkesin de kendine göre bir fikri var. Hepsinin değerli olduğunu ve hakarete varmadığı sürece tüm tepkileri göğüslemek gerektiğini öğrendim bu süreçte. Övgüyü kabul etmek çok hoş ve daha kolay ama eleştiriyi de kabul edip doğru yontmak önemli.

Eminim bu röportajın ardından da mutlaka bazı eleştiriler olacaktır, hepsini değerlendirip gerektiğinde iletişimini de sağlamaya gayet hazırım. Bu da bilgi toplama yöntemidir bir yerde. Futbolla pek alakası olmayan, sadece hafta sonu kendi tuttuğu takımının maçını izleyen bir insan dahi kendi mantığı çerçevesinde doğru bir eleştiri yapabilir.

Ama bazı konularda da kararı veren profesyonellerin görüşüne saygı duyup tepkiyi erkenden vermemek gerekiyor. Türkiye’de de yakın geçmiş fevri tepkilerle karşılanan yeni transferlerin sonra başarı sağlamasıyla dolu. Yurtdışı da çok farklı değil. Tekrara girip yine Ajax’dan örnek vereceğim ama iyi bildiğim bir örnekle noktalamak istiyorum.

Ajax Dusan Tadic için Southampton’a 14 milyon Euro ödedi. Akıllara gelen ilk soru ‘Tadic'e o para verilir mi?’ oldu. Kulübün DNA’sına da aykırı üstelik. Ama Ajax belki de 14 milyona alabileceğim en iyi oyuncu Tadic diye düşünmek yerine ‘benim düzenime en uygun oyuncu Tadic’ diye düşündü.

Kulübe liderlik yapacak, kadro mühendisliğinde eksik gördüğü yaş grubunu tamamlayacak bir oyuncu lazımdı. Ve Tadic bu rolüyle 14 milyonu fazlasıyla çıkardı. 

Teknik direktörlerin boğulduğu detaylar bizim boğulduğumuz detaylardan çok daha fazla. Tadic'i herkes iyi bir kanat oyuncusu olarak bilirdi ama Ajax hayal ederek çok iyi bir santrfor çıkardı. Sıradan bir taraftarın pek de hayal edebileceği bir şey değildi ama profesyonel bir teknik direktör bu hayali kurdu ve başarı da elde etti.

Çok inanıyorsan bazen eleştirileri bir kenara koyup idealini de kovalarsın, inada binmediği sürece de saygı duyduğum bir yöntemdir bu da. 

Mutlaka başarım da olacak, başarısızlığım da olacak kariyerimde. Eleştiriyi saygıyla, övgüyü tevazuyla karşılayıp işinin başında kalmak önemli. Ben de bundan sonraki meslek hayatımda her yorumu değerlendirirken inandığımın peşinden gitmeyi de bırakmamayı umuyorum.