Volkan Kazak, Ersun YanalAA

ÖZEL | Ersun Yanal'ın yardımcısı Volkan Kazak: "Oyun her gün değişirken, antrenörler de tüm bu yeniliklere adapte olmalı"

Dünya futbolu son yıllarda oyuncuların baskınlığının gittikçe azaldığı bir spora dönüşürken, oyun her geçen biraz daha teknik direktörlerin oyununa doğru evriliyor. Pep Guardiola, Jürgen Klopp, Antonio Conte ve Jose Mourinho gibi isimler gittikleri takımlarda kısa bir sürede kendi kimliklerini yansıtmayı başarırken, teknik heyetlerin oyundaki ağırlığı da her geçen gün artıyor.  

Tüm bu başarılı isimler elbette ki buz dağının görünen kısmı ve başarılı teknik direktörlerin ardında her zaman büyük bir ekip çalışması ve yoğun bir mesai harcayan ekip arkadaşları yatıyor.

Türk futbol tarihinin en başarılı teknik direktörlerinden biri olan Ersun Yanal'ın 17 yıldır yardımcılığını yapan Volkan Kazak, teknik heyette yardımcı antrenörlerin görevini GOAL Türkiye'den Uğur Aktan'a anlatırken, antrenörlüğe dair birçok bilinmeyene ve başarılı bir takımın ardındaki sırlara da değindi. 

Ersun hoca ile 10 yıldan daha uzun bir zamandır berabersiniz. Bu birliktelik nasıl başladı öncelikle bunu anlatabilir misiniz? 

Ersun hoca ile çalışmaya 2005 yılında Manisaspor'da başladık. Birlikte 17 yılı geride bıraktık. Ben Konyaspor'da rahmetli Tevfik Lav hocanın yardımcısıydım. Hoca vefat edince Kemal Özdeş hoca Kayserispor'da, ben de Ankaragücü'nde Reha Kapsal ile çalışmaya başladım. Daha sonra Ersun hoca Manisaspor ile anlaşınca Tevfik hocanın bir emaneti olarak ikimizi de yanına aldı çünkü çok eski ve büyük bir dostlukları vardı.

Volkan KazakAA

Bu süreçte Manisaspor, üç kere Trabzonspor, iki defa Fenerbahçe, Eskişehirspor, ve Genç Milli Takımlarda yardımcı antrenörlük yaptım. Tevfik hoca ile başlayıp ardından Ersun hoca ile devam etmek hayatımın kırılma anlarından biriydi. 

Ersun hocanın bilime olan yaklaşımı, her zaman önemli organizasyonların içerisinde bulunması ve gençlerin gelişimine olan katkısını ve bu konudaki uzmanlığını zaten herkes biliyor. Bu açıdan çok genç yaşta onun yanında yer almak benim için büyük bir artıydı. 

Bu süreçte tabii ki sürekli kendimi yenilemek ve geliştirmek zorundaydım çünkü Ersun hocayla çalışmak bisiklete binmek gibidir. Durduğun anda düşersin, o nedenle hep pedal basıp kendini geliştirmek ve hızlandırmak zorundasın. 

Vestel ManisasporDepo


Ersun hoca ile birlikteliğinizin başladığı Manisaspor kadrosu oldukça özel bir kadroydu. Caner Erkin, Arda Turan, Ufuk Ceylan, Selçuk İnan, Filip Holosko, Hakan Balta, Sezer Öztürk, Ersan Adem Gülüm, Sinan Kaloğlu gibi daha sonra büyük takımlarda oynayacak çok sayıda oyuncu ve Lukas Zelenka gibi bir yıldız... 

Çok kaliteli ve özel oyunculardı. Daha önce de söylediğim gibi Ersun hoca genç oyuncuları keşfeden, geliştiren, önem veren bir teknik direktördür. Öyle bir kadronun bir araya gelmesi tesadüf değil. 

Türkiye'de teknik heyetlere göz attığımızda ön planda olanların her zaman teknik direktörler olduğunu, yardımcı antrenörlerin biraz daha geri planda kaldıklarını görüyoruz. Bu konuda bir fikri olmayan futbolseverlerin görev tanımınızı anlaması için sormak istiyorum; bir yardımcı antrenörün görevi tam olarak nedir? Bir de yardımcı hocaların takım üzerindeki etkisi teknik direktörden teknik direktöre göre büyük farklılıklar gösterir mi?

Yardımcı antrenörün görevi değil görevleri var. Saha içi görevlerimiz kadar saha dışı görevlerimiz de var. Tüm bunların yanında iletişim, analiz, oyuncu ve maç izleme gibi konu başlıklarını da bu görevler arasında sayabiliriz. Hocanın istediği şeylerin oyunculara aktarılması çoğu zaman doğrudan yardımcılar aracılığıyla gerçekleşir. 

Saha dışı tarafına gelecek olursak kamp yerlerinin takıma uygun olup olmadığını da bizler denetliyoruz. Maç bittikten sonra analizlerin yapılması, analizlerin hocaya gitmeden önce izlenmesi, pozisyonların özel analiz programlarıyla çizilmesi, hocadan onay alındıktan sonra oyunculara aktarılması gibi birçok görevimiz var. 

Tüm bunların yanında teknik direktörün vizyonunun oyunculara aktarılması da temel görevlerimizden biri. Genel çerçevede baktığımızda aslında teknik direktörle oyuncu arasında bir köprü görevi görüyoruz. Tabii ki teknik direktör kendi iletişimini kuruyor ama biz de gerekli yerlerde devreye giriyoruz. 

Artık analiz konusu da çok önemli. Bu işleri sadece analizciler yapmıyor. Antrenörlerin hepsi bu analizlerin içerisinde bulunup, maçları nasıl analiz etmemiz gerektiğini planlıyoruz.

Oynadığımız her maçı hemen maçtan sonra izliyoruz. Hatta bazen gece 2-3'te hocadan telefon gelir ve biz daha ilk yarıyı yeni izlemişken maçı bitirip bitirmediğimizi sorar. 

Yardımcı antrenör bizim ekibimiz için kesinlikle önemli. Ersun hoca ile çalıştığım dönemde işimi her zaman bir teknik direktörün yetkileriyle donanarak yaptım. Hocanın olmadığı yerde hocanın neredeyse bütün yetkileriyle çalıştım. 

Bu Ersun hocanın önemli liderlik özelliklerinden biridir. Ekip arkadaşlarına sorumluluk verir ve onları da işin içine dahil eder. Tabii bu yetkilerle çalışmak için uzun süre birlikte olmak lazım. Hocanın olmadığı yerde onun bakış açısıyla bakabiliyorum, hocanın bakış açısını bildiğim için kendi görüşümü de katıp harmanlayabiliyorum. 

Zaten hoca her zaman farklı bakış açıları ve düşünceleri duymak ister. Bu yüzden yardımcı antrenörlerin görevi kolay değil ama son derece önemli. 

Türkiye'de teknik direktörlere yönelik yapılan eleştiriler daha çok daha çok, "Hocanın B planı yok, taktik bilgisi zayıf, sürekli yan pas yaptırıyor" gibi klişelere sıkışmış durumda. İşler kötü gittiğinde savunmadan stoper çıkartıp hücumcu almak veya bazen stoperi santrfor bölgesine çekmek uzun bir süre Türk futbolunun tartışılmaz doğruları gibi kabul edildi. Antrenörlerin ertesi gün kendi aralarında maçı değerlendirirken, bu yorumları konuştuğu oluyor mu?

Türk futbolu sonuca dayalı bir oyun. Süper Lig'de bir teknik direktörün ömrü aşağı yukarı 150 gün. Her şeyi bu 150 güne sığdırıp başarılı olmak zorundasınız. Ne yaptığınızı bilirseniz x oyuncu yerine y oyuncunun oynaması çok da önemli olmaz. Bu bana biraz yüzeysel geliyor.

Bazen oyuncu sakatlıktan çıkmış oluyor ve 20 dakikadan fazla oynamaması tavsiye ediliyor. Bu oyuncuyu son 20 dakikada oyuna aldığınızda ve işler kötü gittiğinde karşılaştığınız yorum, “Madem oynayabilecek durumdaydı neden yedek bekledi?” şeklinde oluyor.  

Elbette çoğu zaman basına ya da bu eleştirileri yapanlara oyuncunun sadece 20 dakika oynayabilecek durumda olduğunu açıklayamıyoruz. Antrenörler kendi aralarında karşılaşmayı tabii ki değerlendiriyorlar hatta bu bazen ertesi güne de kalmayıp maçtan hemen sonra soyunma odasında da olabiliyor. 

Tesise döndüğünüzde kazansanız da kaybetseniz de maçı hemen tekrar izlemeniz lazım çünkü bir sonraki günün antrenman planlamasını ona göre yapacaksınız. Oynamayan oyuncuların hazır olması lazım, oynayan oyuncuların ise bir sonraki güne hazır hale gelmesi gerekiyor ve bu yüzden antrenörler için yaşam hiç durmuyor. 

Sürekli çalışmak ve her zaman hazır olmalısınız ve motivasyonunuzu her zaman yukarıda tutmalısınız. Bazen moraliniz çok bozuk olur ya da hasta olabilirsiniz ama bunların hiçbiri mazeret değil. Teknik ekipler her zaman mental olarak güçlü olmak zorunda. Bütün bir hafta yapmamız gerekenlerle ilgili fikir alışverişinde bulunup sürekli olarak konuşuyoruz çünkü tekrardan hemen işe koyulmamız lazım.

Başakşehir 1-2 Fenerbahçe



Fenerbahçe'deki ikinci döneminizde sezon başında topa sahip olma konusunda çok uç seviyede bir takım izletmiştiniz. Ligin ilk beş haftasında topa sahip olma oranı yüzde 68.4 olan bir takım vardı ki geçtiğimiz sezonda ulusal liglere baktığımızda Pep Guardiola'nın Manchester City'si ve Roberto De Zerbi'nin Shakhtar Donetsk'i de dahil olmak üzere sezon ortalaması olarak bu oranı yakalayabilen herhangi bir takım olmadı. 

Fenerbahçe bu beş haftalık dilimde topa sahip olma konusunda gerçekten çok iyiydi ve bu oyunda kaleci Altay'ın da özel bir rolü vardı. Sıklıkla iki stoper Zanka ile Jailson'un arasına giren Altay geriden oyun kurulumuna yardımcı oluyordu ama ilerleyen haftalarda takımın bu oyundan uzaklaştığını gördük. Bu değişimin sebebi neydi? 

Bunu merak ediyorum çünkü benzer bir oyunu aynı sezon kalecisi Stefan Ortega ile bu şekilde oynayarak Bundesliga'ya çıkan Bielefeld de oynamıştı ve o Ortega bu yaz Manchester City'ye transfer oldu. Ayrıca Ersun hoca da Antalyaspor'un başına geçtikten sonra bu ısrarını korudu ve Süper Lig'de 2014-2015 sezonundan sonra bir maçta en fazla isabetli pas yapan dört kaleci performansı o dönemin Antalyaspor'una aitti. 

Antalyaspor'da da bu şekilde oynadığımıza göre demek ki biz hiçbir şekilde oynadığımız oyundan uzaklaşmıyoruz. Ersun hoca her oyuncudan en üst düzeyde performans beklerken, oyuncuların farklı becerilerini geliştirmeye adamıştır kendini. Kaleci oyunun bir parçası olmak zorunda artık futbolda. Biz bunu uzun yıllardır yapıyoruz. 

En iyi planlama satranç gibi olmalı ve bu herkese gereken değeri vermekten geçer. Kalecinizi kullanmazsanız 10 kişiyle hücum ve savunma yaparsınız. Fenerbahçe dönemine gelince, orada da bu oyunu çok iyi bir şekilde çalıştığımızı ve uyguladığımızı düşünüyorum ama hiçbir zaman bundan vazgeçmedik. Sadece bazen yapmak isteseniz de bazı engellerle karşılaşıyorsunuz ve bunu da zaten takımı takip eden herkes hatırlıyordur.

Başakşehir-Fenerbahçe

 

Bazı mevkilerde ciddi problemler yaşadık ve çok uzun süre orijinal mevkilerinde oynamayan oyuncularla oynamak zorunda kaldık. Bazen orta sahadan sağ bek yaptık, sağ beki sol bek yaptığımız oldu, orta sahadan stoper, orta sahadan sol kanat oyuncusu yapmak zorunda kaldık ve bir şekilde elimizden geleni yaptık ama bazen tabii ki sekteye uğradı. Yapmak istediklerimizden hiçbir zaman ödün vermedik ve gelişmeye devam ettik ama bazen görülmedi. 

Topa sahip olma konusunu konuşmuşken topu geri kazanmaya da değinmek gerekiyor. Guardiola döneminin Barcelona'sı her iki konuda da futbol tarihinin zirvedeki takımlarından biriydi.

Son yıllarda hem Barcelona hem de Guardiola'nın şimdiki takımı Manchester City topu geri kazanma süresi konusunda o dönemin Barcelona'sı kadar etkili değil. O takımın topu geri kazanma süresinin tekrarlanamamasının sebebi ne olabilir?

Bununla beraber son yıllarda ortalama pas sayılarında da büyük bir artış gözlemlendi. Oyundaki bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?,

Dünya futbolu her zaman bir değişim içerisinde dolayısıyla bu dönüşüm de zamanla kaçınılmaz. Her takım birbiriyle etkileşim içerisinde ve farklı etkiler de söz konusu. Guardiola döneminin Barcelona'sı gerçekten büyük bir istisna. Çok yetenekli oyunculardan kurulu çok özel bir takımdı. 

Yeteneğin yanı sıra oyun zekası ve enerjileri de çok yüksekti. Benim şahsi fikrim topu o denli kısa sürede geri kazanmalarındaki temel faktör oyuncuların yüksek pozisyon bilgisiydi. Topu kaybettikten sonra sahayı çok iyi paylaşıp, rakibe alan bırakmadan etkili bir presle topu kazanıyorlardı. Topu geri kazanma konusunda özel takımlar var. 

Mesela Bayern Münih de bu takımlardan biri. İnanılmaz teknik, pozisyon bilgisi yüksek ve atletik oyuncularla oynuyorlar. Onlar da bu konudaki en iyi takımlardan biri. 
Topa sahip olma konusunda teknik direktörler artık bunun için özel ve ciddi hazırlıklar yapıyorlar.

Bunu ülkemizde de görüyoruz ve birçok takım topu istiyor. Topu uzun oynadığınızda rakibin bu topa ortak olma olasılığı artıyor ve birçok teknik direktör ve takım topa sahip olduklarında kendilerini daha güvende hissediyorlar. 

Pas sayısı ve topa sahip olma oranı yükseldikçe de topu geri kazanma süresi uzuyor. Futbol artık ezberden çıktı ve tamamen bir taktik savaşına döndü.

Emmauel Emenike, Pierre Webo, Moussa Sow



"Şampiyon olacaksanız çok iyi bir golcünüz ve kaleciniz olacak" gibi bir takım öne çıkan görüşler var. Siz Süper Lig'de şampiyonluk yaşamış bir antrenör olarak şampiyonluk yolunda herhangi bir mevkiyi bir diğerinden daha önde görüyor musunuz? Şampiyonluk için öne çıkan bir mevki gerçekten var mı?

Az önce de bahsettiğim özel takımlar dışındaki takımlarda her mevkide istediğiniz oyuncuları kullanamıyorsunuz. Burada önemli olan takımı birbirini tamamlayan oyuncularla kurmak. Kadro planlamanızın çok iyi olması gerekiyor. 

Elbette önemli mevkilerde önemli oyuncularınız olmalı ama birbirini tamamlayan oyuncularla oynadığınızda eksik mevkilerinizi zaten kapatırsınız ama bu sadece takımı kurmak da değil. Şampiyonluktan bahsedeceksiniz teknik heyetin bilgisi ve tecrübesi ile camianın desteği de bu işin içine giriyor. Tek başına bir takım yetmiyor. 

Kadro planlaması konusuna girmişken şunu da sormak istiyorum; Guardiola birkaç gün önce katıldığı bir basın toplantısında yeni transferlerin karakterleriyle ilgili bir açıklama yaptı ve soyunma odasını iyi huylu, doğru karakterlerle kurmanın önemine vurgu yaparak soyunma odasındaki birlikteliğin taktiklerden daha önemli olduğunu söyledi. 

Louis van Gaal de daha önce taktiğin daha önemli olduğunu ama taktiksel düşüncelerinizi sadece güçlü bir takım ruhuna sahip olduğunuzda sahaya yansıtabileceğinizi belirtmişti. 

Geriye dönüp baktığımızda Ersun hocanın 2014 şampiyonluğundan sonra o sezon fazla oynamasa da Mehmet Topuz'un takım ruhuna ve birlikteliğe sağladığı katkıyı övdüğünü hatırlıyoruz. Oyuncu karakterleri kadro mühendisliği yaparken gerçekten önemseniyor mu ve soyunma odasındaki bu birliktelik gerçekten bu denli önemli mi?

Fark yaratan takımların her zaman birbirini tamamlayan iyi oyunculardan oluştuğunu görürsünüz. Takımdaşlığı, takıma adanmışlığı yüksek oyuncular her zaman takıma büyük katkı sağlar. Bana göre asıl fark 11'de oynayan oyuncuların yanı sıra kulübede oturan oyuncular da kendini takıma ait hissedip takım için elinden geleni yaptığında elde ediliyor. 

Sadece sahada olanların değil kenarda oturanların da sahadakileri tamamlaması gerekiyor. Çok tecrübeli teknik direktörler bunları söylüyorsa bunun ne kadar önemli bir ayrıntı olduğunu da spor camiasındaki herkes biliyordur. 

Oynamayan oyuncuları mutlu etmek kolay olmuyor. Diğer taraftan başarının da mutluluktan geçtiğini söylediniz. Bu doğrultuda baktığımızda geniş kadrolar aslında bir dezavantaj gibi görünmüyor mu?

Bu biraz liglerin yapısıyla alakalı. Premier Lig'e baktığınızda maç sayısının çok yüksek olduğunu görüyorsunuz ve her oyuncuya oynama şansı geliyor. Aynı şekilde Türkiye'ye baktığınızda pandemi döneminde hem hafta içi hem de hafta sonu maçlar oynandı ve o dönem her takımın geniş bir kadroya ihtiyacı vardı. 

Bir de işin takım tarafı var. Çalıştığınız takım Avrupa kupalarında oynuyorsa maç sayısı da otomatikman artıyor. Sadece ligde mücadele eden geniş kadrolu bir takımsanız tabii ki sıkıntı yaşayacaksınız ama farklı kulvarlarda oynadığınızda tüm oyunculara şans verebiliyorsunuz. 

Rafael Benitez



Topa sahip olma oyunu her seviyede oyuncularla oynanabilir mi yoksa bu yüksek bir kalite mi gerektiriyor? Bu konuda bazı antrenörler kalitenin yolu kısaltacağını ama aslında her seviyede oyuncularla oynanabileceğini düşünüyor.

Öte yandan buna rağmen Rafael Benitez birkaç ay önce verdiği bir röportajda topa sahip olmanın kaleden en uca kadar büyük bir kalite gerektirdiğini ve dünyada sadece birkaç takımın bu kaliteye sahip olduğunu söylemişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ortalama bütçeye sahip bir takımda bazı şeyleri yapmak tabii ki zor bu bir gerçek çünkü büyük bütçeli takımların aldığı oyuncuları kadronuza katamıyorsunuz. Bu açıdan baktığınızda Benitez'in dedikleri tabii ki doğru, Benitez çok tecrübeli çok başarılı bir teknik direktör. 

Elbette çok üst düzey takımlarda bu işi inanılmaz yapıyorlar ama kalitemiz onların seviyesinde değil diye sadece savunma yapmak, hücum yapmamak ve topa hiç sahip olmamak da düşünülemez. Topa sahip olma oyununda kaleciniz, stoperiniz sırtı dönük top alıp yüzünü dönebilecek pas yüzdesi yüksek bir 6 numaranız olduğuna belki 8 numaralarınızdan biri farklı özelliklere sahip olabilir ya da bir stoperinizi tolere edebilirsiniz. 

Burada yine aynı yere çıkıyoruz, birbirini tamamlayan oyunculara sahip olduğunuzda eksiklerinizi kapatabilirsiniz. Ama tabii ki çok üst düzey bir oyun oynamak istiyorsanız, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna oynamak istiyorsanız her mevkide çok iyi oyunculara sahip olmanız ve topa sahip olma oyununu çok iyi oynamanız gerekiyor. 

Tamam Manchester City, Barcelona, Bayern Münih değilsiniz ama kendi ayarınızda olan bir takımla oynadığınızda ne yapacaksınız? Yine mi topa sahip olmayıp sıradan bir oyun ortaya koyacaksınız? Kendi seviyenizde ya da sizden zayıf bir takımla oynadığınızda ortaya bir oyun koyabilmelisiniz. 

Antrenörler çalışmadığı dönemlerde neler yapıyor? Siz de şu anda boştasınız muhtemelen maç izlemeye bolca vakit buluyorsunuzdur. 

Çalışmadığım dönemde maç izlemeye vakit ayırıyorum ama televizyondan izlemektense stadyumda izlemek daha iyi oluyor. Bu sayede oradaki havayı soluyup, takımın bütünlüğünü izleyip daha fazla fikir sahibi olabiliyorsunuz. Süper Ligi her hafta takip ediyorum. 
Her takım hakkında fikir sahibi olacak kadar izlemem gerekiyor ve hepsini izliyorum ama tercihim daha çok yurt dışından maçlar oluyor.

Özellikle ayırt ettiğim bir lig yok. Premier Lig elbette öne çıkıyor ama tüm liglere vakit ayırıyorum. Bu sezon Belçika play off-play out maçlarını, Macaristan kupa finalini, Hırvatistan ve Sırbistan gibi ligleri yerinde takip ettim. 

Tabii ki sadece maç seyretmek yetmiyor kendimizi de geliştirmeliyiz. Teknolojik gelişmeleri de yakından takip ediyorum çünkü bildiğiniz gibi Ersun hoca Türk futbolundaki teknolojik gelişmelerin her zaman öncüsü oldu. Bu yüzden hem teknolojik gelişmelerle hem de yeni antrenman metotlarıyla kendimizi her sene yenileyip, geliştirmek zorundayız. 

Dirk Kuyt, Hasan Ali Kaldırım

Antrenörlük hayatınızda en mutlu olduğunuz maç hangisiydi?

Futbol öyle bir şey ki ben sahada olduğum her an çok mutluyum ama inanılmaz iki maç söylememi istersen 3-3 biten iki Fenerbahçe-Beşiktaş maçını söyleyebilirim. İlkinde 60 dakika 10 kişi oynamamıza rağmen inanılmaz bir 90 dakika oynamıştık. 

İkinci dönemimizdeki maçta da devreye 3-0 geride girmiştik ve Ersun hoca devre arasında müthiş bir konuşma yapmıştı ve iki oyuncu değişikliği yapmıştık. İkinci yarıda skor 3-3'e geldikten sonra Miha önemli bir şansı değerlendiremedi bir şutumuz direkten döndü neredeyse kazanacaktık. O gece eve gittiğimde sabaha kadar uyumadım. 

Muhtemelen hormonların geldiği seviyeden dolayı çok zindeydim. Eşim neden uyumadığımı sorduğumda cevap veremedim ve bütün gece sadece oturdum. Ertesi gün idman 11'deydi ama ben uyumadığım için 9'da tesislerdeydim. Antrenman bittikten sonra duş aldım ve inanılmaz bir uyku çöktü tesislerde uyudum. Unutamadığım iki maç kesinlikle bu iki Beşiktaş maçıydı. 

Fenerbahçe-Salzburg

Fenerbahçe'de çalıştığınız dönemde Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Salzburg ile eşleşmiştiniz ve rakipte Sadio Mane, Kevin Kampl, Jonathan Soriano ve Alan gibi çok sayıda oyuncu vardı. Üstelik hocaları da Roger Schmidt gibi bir markaydı ama Fenerbahçe rakibini elemeyi başardı. O maça dair aklınızda kalanlar neler?

O eşleşmede Fenerbahçe'nin de çok iyi bir kadrosunun ve çok iyi bir teknik direktörünün olduğunu unutmamak gerekiyor. Rakipte Mane ve Kampl gibi oyuncular olsa da Fenerbahçe'nin o kadrosu çok özel bir takımdı. Çok tecrübeli ve yetenekli oyunculara sahiptik. Gerçekten adanmış ve kendini hedefe teslim etmiş bir takımdık.

O takımın oyuncuları Ersun hocanın oyun temposuyla ve sistemiyle birleştiğinde inanılmaz işler yaptı. Salzburg'u elememiz de bence çok normaldi.

Kemal Özdeş, Özcan Bizati, Mesut Bakkal ve Necla Güngör geçmişte Ersun Yanal ile çalışıp yoluna teknik direktör olarak devam eden bazı isimler. Sizin de uzun vadede bu yönde bir planlamanız var mı? 

Ersun hocanın kariyerine baktığınızda sadece antrenör değil teknik adam da yetiştirdiğini görüyoruz. Bu hocanın liderliğinin bir parçası. Herkesin gelişimine olanak sağlar ve fırsatlar tanır.

Ersun Yanal BESYO'lardan mezun olup antrenör, analizci, bireysel performans antrenörü olmak isteyen ya da diğer üniversite bölümlerinden mezun olan diyetisyen ve psikologların da hayallerini gerçekleştiren bir spor adamı Ersun Yanal. Türkiye'deki teknik ekiplerde bu görevleri bulundurma zorunluluğu yokken bile hocanın ekibinde bu görevler mevcuttu.

Benimle ilgili kısma gelirsek, bazı şeyleri önceden kestirmek kolay değil. Her şeyi zamanın koşulları ve zamanın ruhu içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Bu yüzden şu an bir şey söylemek pek anlamlı olmayacak.